ALLAHUEKBER DAĞLARINA SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANMA TIRMANIŞI

Dernek üyelerimizden sevgili Haydar Bozadadan yine fark yaratan bir faaliyet kendisine bizimle paylaştıkları için teşekkür ediyoruz



ALLAHUEKBER DAĞLARINA SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANMA TIRMANIŞI


Türkiye Dağcılık Federasyonu tarafından düzenlenen Allahuekber dağlarına Sarıkamış şehitlerini anma etkinliği yapılacağını haberini alınca, adı geçen federasyonu aradım ve katılmak istediğimi bildiren bir de faks gönderdim. Bu etkinlik 17-19 Aralık 2010 tarihlerinde yapılacak olup, son müracaat tarihinin 10 Aralık 2010 olacağı belirtilmekteydi.Bana dönüş yapılmayınca, Federasyonun sitesine baktım bir liste koymuşlar ve 22 sporcunun adı var , ben de listedeyim.Ne kadar heyecanlandığımı anlatamam.Hiç bir faaliyetten önce bu kadar heyecanlanmamıştım.Buna Nepal’de ki Everest Ana Kampı yürüyüşü dahil.İnternette Allahuekber dağlarını araştırdım ve bundan önce yapılan etkinliklere baktım.Allahuekber dağları zirvesi 3200 metre olan,kışlarının çok soğuk ve fırtınalı geçtiğini öğrendim.Bir önceki faaliyetlere katılan sporcuların günlüklerini okudum.O günlüklerde hava durumunun gece çadırda eksi 19 derece olduğunu belirtiyorlardı.İnsan okuyunca ürperiyor.
Sarıkamış şehitleriyle ilgili haberler son yıllarda kamuoyuna yayıldı.Daha önceleri bu haberleri yapmak yasak ve bir tabuydu.Ünlü ozan Musa Eroğlu Sarıkamış Şehitleriyle ilgili bir ağıt yapınca benim haberim o zaman oldu.Yaptığım araştırmada 1915 yılında Rusya ile yapılması düşünülen bir savaşta Enver Paşanın hırsı ve ileriyi göremeyen tavrı nedeniyle bir hayli yorgun düşmüş ve Afrika’da savaşan Anadolu gençlerini, üst baş yok,yiyecek yok ve hazırlıksız bir halde eksi 40 ile 50 derecelere ulaşan Allahuekber dağlarına sürmüş.Kimi rivayetlere göre 90 bin, kimine göre ise 60 bin şehit verilmiş.Hem de bir kurşun dahi atmadan.Tabi bunun hesabını kimse vermemiş.Zaten yasak getirilmiş ve tartışılmamış.
Gideceğim yerin çok uzak olması ve mali yükümlülük getirmesiyle birlikte soğuktan ve yaşanabilecek sürpriz sıkıntılardan dolayı çok tedirgin olmaya başladım, ancak O Yiğitlerin şehit olduğu yerleri görmenin beni son derece mutlu edeceğini bildiğimden gözümü kararttım ve 17 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından hareket etmek üzere uçak biletimi aldım.Çantamı itina ile hazırladım.Şimdiye kadar hiç tatmadığım bir soğuk ile karşı karşıya kalacağım.Çadırım 4 mevsim olduğundan hiç de uygun değil, ama yapılacak başka bir şey yok, onunla gideceğim.17 Aralık 2010 tarihinde saat 01:15 Kamil Koç otobüsüne binmek üzere evden çıktım.Gemlik’in sokakları o saatlerde pek de kalabalık olmuyor.Sırtımda çantam istiklal caddesinin eğri büğrü kaldırımında yürüyorum.Çok düzgün kaldırımları varmış gibi birden elektrikler kesildi.Bir çukura ayağım girer kırılırsa etkinlik işi yatacak.Kendi kendime söyleniyorum, bu çağda batının en gelişmiş ilçesinde bu kaldırımlar.Neyse ki uzun sürmedi ve elektrikler geldi.Çile bununla bitmiyor tabi, otogara gitmek için dere kenarındaki yolu da yürümeniz lazım.Orayı da yürüyorum ama Otogara vardığımda ayakkabılarım ve pantolonum çamur içinde kalmış.Uçağım saat 06:35 ‘de ve bu saatten önce havalimanına varıyorum.Kontroller vs. uçağa biniyorum.Öyle bir uykum var ki, daha uçak kalkmadan uyumaya çalışıyorum.Uçak kalkarken gözlerimi biraz açtığımda yanımda orta yaşlarda bir bayanın oturduğunu gördüm.Uyurken daha dikkatli olmak üzere kendimi toparladım.Bir süre sonra kadının kolu sertçe kolumun üstüne düştü ve uyandım.kadının yüzüne baktım,gözleri yarı açık ve yüzünden kan çekilmiş gibi sapsarı.Hemen görevliyi çağırdım, iki hostes koşuşturarak geldiler, kadın zar zor hasta olduğunu söylüyor.Üçlü koltuğu tahliye ettik, kadını oraya yatırdılar,tansiyon ölçmeler,sıvı içirmeler vs uğraşıyorlar.Sunexpress personelini çok beğendim
Kars’a yaklaşınca aşağıyı ve uzakları süzüyorum, yükseltiler ve düz bir ova,uçak başarılı bir iniş yapıyor.Uçağın kapısınndan dışarı çıktığımda ilk anda sert ve hava karşıladı.Hiç beklemeden çantamı alıp, Sarıkamış’a ulaşmam lazım.Şansım yaver gitti banttan önce benim çantam geldi.Perondan dışarı çıktım,Sarıkamış’a mutat taşımaya elverişli araç var mı diye baktım ama boşuna.Bir taksiye bindim, minibüs durağına gitmek üzere.Bu arada faaliyet sorumlusuna telefon ile ulaştım,saat 10:00’da yapılacak toplantıya yetişeceğimi,beni bırakmamalarını istiyorum.Kars düz bir ovaya kurulmuş, yeni yapılar ile eski yapıların iç içe olduğu geniş ve bakımsız caddeleri olan,tipik bir Anadolu şehri.Minibüs durağına geliyoruz,kalkmak üzere olan eski bir araca biniyoruz.Yanıma elinde kocaman bir sazı olan şahıs oturuyor.Sazın gövdesi adamın kucağında sapı da benim kucağımda.Şansa bak, zaten çok dar bir minibüs, uykusuzluk,yorgunluk ve bugün de tam gün faaliyet var, kıpırdayamıyorum.Yanımda oturan şahıs Arif Tellioğlu, kendisi yöresel sanatçıymış.O yörelerde Murat Çobanoğlu ile başlayan karşılıklı atışmalı türküler meşhurdur.Tek televizyon kanalının olduğu dönemlerde revaçta olan şeylerdi.Sanatçıya Sarıkamış şehitleriyle ilgili bilgi almaya çalışıyorum.Enver Paşaya kızıyor.Yazık oldu bu kadar askere.Üstünde yok, başında yok bu kadar genci bu dağlara neden sürdüğüne anlam veremiyor ve 90 bin şehit için inanılmaz bir rakam diyor.
Minibüsümüz yola çıkıyor.Her iki yüz metrede el kaldırana duruyor, Sarıkamış’a giden araç olduğundan çoğu binmiyor, tabi şoförde de binmediler diye homurdanıp duruyor.İlgiyle çevreyi izliyorum,tepelere kar yağmış,Selim ilçesine yaklaştığımızda bu durum daha yoğun olarak görülüyor.Yaklaşık bir saat sonra Sarıkamış’a varıyoruz.Burası bir çukurda, etrafı tepelik ve çam ormanlarıyla dolu, dar sokakları, çok eski bir kent.Şoföre İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğünde beni bırakmasını istiyorum, o da orası daha yukarı bir yerde bana 5 TL taksi parası verirsen bırakırım dedi.Kabul ettim, gittiğimiz yol 200 metreden azmış bilemedim tabi.Toplantı yeri kapalı spor salonu, sporcular gelmeye başlamış.Yerler buz, karşı tepeler kar içinde. Hemen karşımızda askeri tesisler var, çok yer kaplamış.Çok sayıda askeri personel var.Gelen sporcular isimlerini içeride ki görevliye yazdırıyor.Federasyon başkanı Alaattin Karaca’da geldi.kendisiyle tanıştık, ve konuşma yapacağını belirterek hepimizi topladı.Faaliyet hakkında bilgi verdi.Sarıkamış belediyesine ait bir araç bizi bekliyor.Çantalarımız koyduk ve otobüse doluştuk.İlk durak Sarıkamış’a yakın meçhul asker anıtı.Aracımızdan indik.Askerler bizi bekliyor.Çevrede güvenlik önlemleri alındı.Meçhul asker anıtı çok heybetli duruyor.Çok duygulanıyorum.Öyle soğuk bir rüzgar esiyor ki, her yerim titriyor.Bütün faaliyet böyleyse yandım diyorum.Eldivensiz, beresiz bir dakika kalamazsınız.Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasından sonra hızla aracımıza biniyoruz.Selim ilçesine gideceğiz.Orada yemek yiyip ihtiyaçlarımızı göreceğiz.İlçeye varıyoruz.Küçücük bir kasaba gibi.Saat 13:00’de ilk kamp alanımıza hareket etmek üzere dağılıyoruz.Döner yapan bir lokanta var.Neredeyse hepimiz oraya doluşuyoruz.iki katlı küçük bir yer.Çalışanlar temiz, hitapları düzgün ve güler yüzlü gençler.Herkese yardımcı olmaya bakıyorlar.herkes çorba ve döner yiyor.bende fazla kuru besin almamayım diye çorba ve haşlama istiyorum.Yemekler güzel ve servisi temiz.Herkes ihtiyaçlarını giderdi, yine eski püskü kirli belediye aracına doluşuyoruz.Araç düz ovada ilerleyerek bir süre sonra yoldan çıkıp ilk kamp alanımız olan Sarıgün köyüne doğru ilerliyor.Kamp alanına varıyoruz.Artık akşam olmuş, burada saat 16:00’a güneş batıyor.Askerler bizi bekliyor.Hemen çevrede nöbetçiler yerlerini aldı, başlarındaki komutan bizleri karşıladı.Kamp alanı köyün altında çayırlık bir yer.Havada esinti yok, çok seviniyorum.Çadırlarımızı kurmaya giriştik.Ben çadırımı erken sayılacak bir sürede kurdum.Köyde kahvelerin olması beni memnun etti.Hemen yanımda ki çadırda bulunan iki Konyalı sporcu, Bülent ve Murat arkadaşlarla çabuk kaynaşıyoruz.Onlarla samimi olan Doğan arkadaş ile de samimileşiyoruz.Doğan arkadaş asker kökenli ve Dünya’da iki tane 7000’lik dağa çıkmış.Genç ve tecrübeli.Kamp alanımıza çocuklar doluşuyor.Bize bir zararları yok,zaten böyle etkinliklere alışkın oldukları belli.Üstleri başları perişan.Bu soğukta inanamıyorum, nasıl dayanıyorlar.
Arkadaşlarla birlikte köy kahvesine gitmek üzere kamptan ayrıldık.Kahve denilen tek katlı taş yapıya giriyoruz.Girişi ahır kapısını andırıyor.Burada tezek,odun çuvalları ve çöplerle dolu.Kahve kısmı yaklaşık 20 metrekare,düşük tavan tek pencere ve bu pencerenin içine bardak yıkamak üzere küçük leğen konmuş.çaycı bardakları bu leğen içinde yıkıyor.yıkanacak her bardak aynı suyla yıkanıyor.Bu şartlarda sıcak çay ve ortam bulmuşuz, hiç de kusuruna bakmıyoruz.Kahvede oturan köylüler ve kahveci son derece güler yüzlü ve yardım etmeye çalışıyorlar.kahveye sporcular gelince köylüler nezaket göstererek bize yerlerini verdiler.Bizler de kendi aramızda sohbet ederek bol bol çay içtik.Başka bir kahve daha varmış, oraya da gidelim dedik.Vardığımız bu kahve biraz daha tertipli,temiz. Ancak burada da bardaklar aynı leğen içerisinde yıkanıyor.Bir süre sonra sporcular çadırlarına gitmek üzere ayrılınca, meydan köylülere kaldı.Başladılar sigara içmeye.öyle bir hal aldı ki göz gözü görmüyor.Dışarıda hava soğuk ve ayaz.Arkadaşlardan biri sarj cihazına fotoğraf makinesi takmış onu bekliyor.Daha fazla dayanamadık, sarj işini bir bakkalda yapmak üzere kahveyi terk ettik.gittiğimiz yer 10 metrekare bir bakkal dükkanı.İçeride 5 köylü var.Aralarında sohbet ediyorlar.Bizi görünce hepsi ayağa kalktı,yerlerini bize verdiler.Tanışıyoruz,köylülerle muhtelif konularda sohbet ediyoruz.Bakkalın içine göz atıyorum, hepsini satsan ikibin Lira etmez.Yarım kasa elma yarım kasa da mandalina var.Akşam yemeği niyetine toplam bir buçuk kilo meyve alıyoruz.Peynirden bahsediyoruz.Köylülerden biri bize tandırda pişmiş iki pide ve çeçil peynir diye tabir edilen peynirden getirdi.Üstüne çay demlediler,afiyetle mideye indirdik.Bakkal bizden sadece 3 Lira meyve parası aldı.Hayranlık uyandıran bir misafirperverlik.Kendilerine teşekkür ederek, kamp alanına gidiyoruz.Hava nispeten güzel, çadırlarımıza girdik ve uyku tulumlarımıza sarılarak yatmaya çalıştık
Gece güzel geçti. Arada birkaç kez şiddetli rüzgâr esti, arada köpek havlamaları, sabah oldu. Çadırlarımızı çabucak topladık, kahvaltı yapmak üzere doğru kahveye gittik. Kahveci evinden peynir ve tereyağı getirmiş. Bunları bize ikram etti. Çok güzel kahvaltı yaptık.Saat sekizde 1675 metrede ki kamp alanına gitmek üzere yola koyulduk.Yine etrafımızda askerler, köyün yukarısında Sarıkamış Şehitleri için bir anıt yapılmış, oraya vardık.İstiklal Marşı ve saygı duruşundan sonra , yola devam ettik.Belli bir yerden sonra askerler eşlik etmeyi bıraktı. Konyalı arkadaşlarla birlikte yürüyoruz. Bir süre sonra Bülent arkadaşımız yürüyemiyor. Öndeki gurup koptu gidiyor. Bülent 10 adım atıyor,2 dakika duruyor. Bu arkadaşın etrafında 5 kişi kaldık beraber yürüyoruz. En sonda biz kaldık. Yüksek platoları aşa aşa ilerliyoruz. Her tarafı kar kaplamış, zaman zaman esinti var. Sarıkamış Şehirlerini düşünüyorum. Donmadan önce nasıl acı çektiler acaba. Geride bıraktıkları yakınları için neler hissettiler. O havayı teneffüs etmeden bunları anlamak mümkün değil. içten içe iyice hüzünleniyorum. O anı yaşamak istiyorum. Bülent arkadaşımızla dura kalka yola devam ediyoruz. Herkes kamp alanına vardı, çadırlarını kuruyorlar biz 5 kişi hala yoldayız. Baktım Doğan arkadaş işini bitirmiş Bülent beyin çantasını almak üzere bize doğru geliyor. İnce bir davranış, arkadaşın bir kısım yükünü alıyor ve biz de kamp alanına varıyoruz. Öyle bir fırtına ve soğuk var ki, hiç izin vermiyor çadır kurmaya. Herkes birbirine yardımcı oluyor. Bana da yardımcı oluyorlar. Çadırın alt kısmını zar zor buzlu zemine çakıyoruz. Üst kısmını da yerleştirmeye başladık ki, iki arkadaş, çadırınızda fazla yer var mı dediler. Fırtınada çadırlarının polu kopmuş. Birini çadırıma davet ettim. Mehmet isimli arkadaş, çadırımın kapısını açtı ki girsin, vazgeçti. Bu çadır gece patlar, zaten içerisi kar dolmuş dedi. Hakikaten içerisi kar dolmuş. Ben köye döneceğim dedi. Onu ikna ettiler başka bir çadıra aldılar. Yanıma diğer arkadaş geldi. Hakan Esen Bolu’dan. Arama kurtarma elemanı. Tecrübeli bir arkadaş çok memnun oluyorum. Kampta herkes çadırını kurmuş ve dinlenmek üzere çabucak içine girmişler. Çadırım 4 mevsim etekleri kısa olduğu için, fırtınada esen bütün karı içeriye alıyor. Kampçılardan bir kürek buldum ve başladım çadırın etrafına kar yıkmaya. Herkes dinleniyorken ben dakikalarca çalıştım. Zaten karanlık olmuş. Sonunda bende çadıra girdim dinlenmeye bakıyorum.Saat 14:30 ama her yer karanlık gibi.Çok şaşırtıcı bir durum.Daracık çadırın içine yerleşmeye bakıyoruz.Ayakkabılarımız donmasın diye çadırın içine alıyoruz.Çantalarımız çadırın içinde.Hakan tulumuna girdi hafiften kestiriyor.Ben de bir şeyler örtünerek,dinlenmeye çalışıyorum.Saat 16:30’a doğru arkadaşım da kalktı, çadıra biraz da o tahkimat yaptı, şimdi çadır biraz daha güvenli.Akşam yemeği için bir şeyler atıştırdık ve sabah 05:00’da uyanmak üzere saat 17:00’de uymak üzere tulumlarımıza girdik.Dışarıda yine fırtına ve çok yoğun ayaz var.Yerim rahat değil iki büklüm yatıyorum.12 saat bu tulumda nasıl geçecek onu düşünüyorum.Ama Dünya dönmeye devam ediyor ve sabah oldu.ağır hareketlerle giyinip toparlanmaya başladık.kahvaltı olarak birer bardak ılık su ve bir parça çikolata.Saat 06:00’da Allahuekber zirvesine varmak üzere yola koyulduk.dışarısı buz gibi.Herkes heyecan içinde, büyük bir ciddiyetle yürüyoruz, 48 sporcuyuz. Mola vermeden 2 saatlik bir yürüyüşten sonra dağın dibine geliyoruz. Yolun kenarında temsili Sarıkamış Şehitliği var. Bütün yazıları fırtınanın getirdiği kar ve buzla kaplı. Zirveye yaklaştıkça fırtına hızını arttırdı. Aşırı soğuk var, herkesin yüzü gözü sarılı.Zirveden hemen önce yaklaşık 4 metrekare büyüklüğünde sac levhadan Türk bayrağı yapılmış.Yine bir tarafı kar ve buzla kaplı.Tam zirvede türbeyi andırır bir temsili mezar.Üzerindeki yazılar ve metal Türk bayrağı kar ve buzla kaplı.Yanlış görmediysem bayrağın rengi solmuş ve yeşile benziyordu.Herkes fotoğraf çekiyor.Fırtına esmeye devam ediyor.Etrafta manzara muhteşem.O yörenin en yüksek noktasındayız.Fırtınanın izin verdiği kadar bakıyoruz.Burada da hep birlikte saygı duruşu yapıyor ve İstiklal Marşı okuyoruz.Hızla toparlanıp, zirveyi terk ediyoruz.yarım saatlik bir dönüşten sonra dönüp baktığımda zirve fırtına ve sisten görünmüyor.Toplam beş buçuk saatlik faaliyetten sonra 2675 metrede ki kamp alanımıza geri döndük.dinlenme ve hazırlık için bir buçuk saat zamanımız var.Zamanımızı iyi kullanmaya bakıyoruz.Çok üşüdüm ve acıktım. Konyal’lı arkadaşlarla bir araya geldik ve yiyecek ne varsa ortaya koyarak birlikte yedik.Sıra çadırları toplamaya geldi.Tabi meşhur soğuk rüzgar esmeye devam ediyor.Akşamdan koyduğum karlar donmuş,çadır çivileri çok zor çıkıyor.Rüzgara rağmen çadırımızı toparlayıp,çantamıza yerleştirdik ve son hızla Sarıgün köyüne doğru yola koyulduk. Köye yaklaştığımızda bizi uzaktan askerlerin beklediğini gördüm.yanlarına vardığımızda yorulan var ise çantasını araca verebileceğini söylediler.Köyde bizi araçların beklediğini ve hep birlikte Akçakale Jandarma Karakolu’na gidileceği söylendi.Köye vardığımızda birkaç tane midibüs bizi bekliyordu, hep birlikte adı geçen karakola vardık.İçeride yemek hazırlandığını öğrendik, bize çok davrandılar,mükemmel bir misafirperverlik yaptılar.Çamurlu ayaklarımızla ortalığı batırdık.Tuvaletler,yemekhane giriş bölümü hep çamur içerisinde kaldı.Çorba,makarna ve yeşil salatadan oluşan yemeğimizi afiyetle yedik.Sporcu arkadaşlar biri Kayseri’den gelmişti.O da hepimize ve askerlere pastırma ikram etti.Ayrıca getirdiği sucuklarla yumurtalı sucuk yaptırdı hepimiz ondan yedik.Üzerine çay servisi yapıldı.Dışarıda bizi Sarıkamış Belediyesinin kili otobüsü bekliyor.yeme içme faslından sonra askerlerle vedalaştık ve otobüse doluştuk.Kars’a gitmek isteyen sporcular,Selim ilçesinde indik.Çantam otobüsün bagajında çok kirlenmişti.Olsun her şeye rağmen herkes elinden geldiğince bize yardımcı oldu,kendilerine sonsuz teşekkürler.
Selim ilçesinde hemen bir araç bulduk ve çantalarımızı bagaja koyarak araca bindik. Minibüste iki genç ellerinde sigara, aracın içinde göz gözü görmüyor. Biz binince çabucak sigaralarından birkaç nefes daha alıp, dışarı attılar. Minibüs yolcu almak için küçük Selim’de neredeyse kapı kapı gezecek. Nihayet yola koyulduk.30 dakikalık bir yolculuk sonucu Kars’a vardık. Şoför tırmanışımızı duyunca bizi tebrik etti, ineceğimiz yerlere güzergâhından çıkarak bizi bıraktı. Ben önceden öğretmen evinde yer ayırtmıştım. Burada da beni güler yüzle karşıladılar. Güzel bir odaya yerleştim. Sıcak su var ve oda tertemiz. Karnım da tok olduğu için çantamı elden geçirdim ve yorgunluktan dolayı çok erken denilecek bir saatte uyudum. Sabah 06:30 kalktım, oda ücretine kahvaltıda dahil olduğu için 07:00’de yemek salonuna indim. Çok sayıda genç erkek ve bayan kahvaltı yapıyordu. Ülkemizin bu ücra köşesi için çok güzel bir hizmet. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Kahvaltı açık büfe. iki çeşit zeytin, tere yağı, bal, yumurta, domates ve meşhur Kars kaşarı. Bana ilginç gelen bir şeye değinmeden geçmeyeceğim. Kahvaltı yapanlardan biri şişman ellili yaşlarda, tabağına o kadar yiyecek almış ki, neredeyse 300 gram kaşar var tabakta. Adam durmadan kaşar çiğniyor. Arada ekmekten küçük parça koparıp kaşara katık yapıyor.çiğneme hareketleri iyice azaldı,ağır hareketlerle tere yağı ve balıda ekmeğe sürerek,isteksiz hareketlerle ağzına götürüp çiğnedi.Daha fazla beklemeye zamanım yok,acele kalktım,çünkü dönüş uçağım saat 09:05’te.görevliden rica ettim, bana bir taksi çağırdılar.Taksici Fırat YOKUŞ.Bana kartını veriyor.Son derece nazik, yardımsever biri.Almak istediğim hediyelik bazı ürünler için en iyi yerlere götürdü, ve zamanında havaalanına gittik.Dönüş yolculuğum yine Sunexpress ile oldu.Bir saat elli dakikada Sabiha Gökçen Havalimanına vardık.Yolculuk boyunca yaptığımız faaliyetleri, ve Kars’ı düşündüm.1915 yılında Allahuekber Dağlarının soğuklarında şehit düşen 60 bin canı düşündüm.Onları anmak,anlamak için oralara gittim.aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. ARALIK 2010 Haydar BOZADA

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Elinize sağlık, emeğinize sağlık.