önce gezegen,önce tüm canlılar

Bugün ne yazacağım diye düşünürken,dernek email gurubumuza gelen emailler ile epeydir unuttuğumuz konular aklımda ve yüreğimde yeniden şekillendi.Çevre ve Doğa'nın yok oluşu.Referandumu olum kalım meselesi haline ole getirdiki herkes asıl meseleler aklımızdan neredeyse cıktı.

Ne kadar garip değil mi, gezegenin topyekun yok olmaya başladığı bir dönemde artık ülkenin ya da vatan topraklarının korunması sozu ne kadar yetersiz anlamsız kalmaya başladı.Topraklarımızın bizlerden binlerce kilometre uzakta ki ülkelerin ve ülkemizinde yaydığı sanayileşmiş kuresel ısı nedeni ile Türkiye'nin ve dünyanın hızla çölleştiğinin coğumuz farkında bile değiliz.

Yüce devletimizde maalesef küresel ısınmaya her geçen yıl daha da çok olumsuz katkı yapiyor.Kuresel ısınmaya olumsuz katkı yapma adına rekorlar kırıyoruz ülke olarak.Yetmiyor daha çok termik santral yapilmasını teşvik ediyor hukumetler ve hemen hemen meclisteki tum siyasi partiler.Zenginler daha çok zengin olabilsinler diye.Bizlere düşen ise sadece çevre felaketleri ile yuzleşmek ve çilesini çekmek.

Milyonlarca insanın gelecekte canlarını feda edecekleri topraklardan göç edip,topraklarını korumak için, canlarını almaya hazır oldukları dusmanlarının topraklarına sığınacakları bir sürece hızla yaklaşıyoruz.

Evet düşman denilen ülkelerin topraklarına sırf vatan toprağı çölleşiyor diye göç edeceğimiz bir gelecek hemen kapimizin dibinde.Elbette diğer halklarında başına bu felaket gelecek.

Gelecekte zenginler para verip daha yeşil olan ulkelerin vatandaşları olup yaşamaya devam edecekler.Olmadı bir gemi yapip başka gezegenlere gidecekler.Ya bizler.Bizlere düşen ise yine geçmişin anlı ve şanlı tarihinin anılarını hatırlayıp,hayıflanmak olacaktır,sıcaktan kavrulan derilerimizin acısı içinde.

Benimde Istanbul'da bulunduğum sürede uyesi ve aktivisti olduğum Kuresel Eylem Gurubunun çağrısını sizlerle paylaşmak istiyorum bu vesile ile.

Paylaşmadan önce Nilüfer Kent Konseyinin öncülüğünde 25-26 Eylul 2010 da yapilacak olan şenliğide bahse almam gerek.Misi Köyünde yapilacak bu şenliğin içeriğinde GDOHP'unda yer alacağı etkinliklerinede katılmak inanın çok şey kazandıracaktır bizlere. Hemen dibimizde,bizlerinde dostları olan Nilüfer Kent Konseyi,EKODER,DOĞADER ve diğer çevre orgut ve kuruluşlarının katkısı ile müthiş bir organizasyon yapilicak.

Bu etkinlikte bir çoğumuzun hatırlamadığı hatta hiç görmediği çiftçilerin kendi ürünlerinden elde ettikleri tohumları görebilme imkanınız olacak.Ayrıca çiftçilerin ve köylülerin kendi ürünlerinden hazırladıkları gıdalarıda lezziz tadlara erişmenin mutluluğu ile huzurla tuketebileceksin.Lezzet diye duyduğumuz reklam için kullanılan cümlelerin içeriğinin ne kadar da uyduruk olduğunu anlamak içinde eşssiz bir firsat bu şenlik.Lezzet denizinde boğulmak istiyorum nidalarını duyar gibiyim.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar gerçeği hala hayatımızın derinliklerine sirayet etmeye hızla devam ediyor.Artık milletimizin geleceğinin iç ve dış mihraklarca tehdit altında olmasıda yeterli bir soylem değil, tüm insanlık bu GDO denen şeytani icatla bambaşka bir şey olmaya doğru uzun ama geniş bir yolda ilerlerken.

GDO'lu ürünler sadece bizim başımıza sarılan bir bela değil.İşin anavatanı Amerika'da başlayan ve tüketilebilen ürün halini alan süreç gücünü ilan edince yavaş yavaş dünyayanın tum halklarına daha cok para için satılmaya başladı.Bunun için bu şeytana karşı mücadele etmek ve onu geriletebilmek için uluslararası bir aktivistlik hareketini desteklemek ve içinde olmak gerek.İçeride bu ürünleri satıp daha çok paraya boğulmaya çalışanları deşifre etmekte çok sevap kazandırır.

Yapmamız gereken şey çok basit, bütün bu belalara karşı olabilmek için aktivist olmalıyız.Çevre ve Doğa için yapilan eylemlere iştirak etmekten dolayı utanmamalı ve sıkılmamalıyız.

Sokakta imza toplarken,bir kampanyaya iştirak ederken acaba eş,dost,konu komşu neder diye,düşünmemek lazım.

Sonuçta geriye bırakacağımız en güzel eser, gezegenin ve tüm canlıların yaşamını yok etmeye niyet etmişlere karşı duruşlarımız ve onlara karşı mücadele tarihimiz olacak.

Gezegenin geleceği gerçekten tehlike altında.Siz bakmayın Çevrecilerin gülen yuzlerine.O gülen yüzün sebebi sadece ve sadece çok iyi şeyleri karşılıksız yaptıkları içindir.

Yoksa işler yolunda güler yüzü değil dostlar.Gezegen için işler hiçte yolunda değil.

Hadi bizden geçti sayılır ya çocuklarınız ve onların geleceği.

Lezziz bir gun dileği ile.

Şimdi Omer Madra nedemiş bir okuyalım.

Küresel Eylem Grubu
Date: 2010/9/22
Subject: "Küresel ısınmayı durdurmak için 10 Ekim'de iş başına, eylemceye"
To: ademmurat72@gmail.com



"Küresel ısınmayı durdurmak için
10/10/10'da
iş başına, eylemceye"

Ömer Madra'dan

Sevgili Dostlar,

Çok ağır bir yıl geçirmekteyiz. Dünya fırın gibi oldu. Gezegenin tarihindeki en sıcak 10 yılı, en sıcak 12 ayı ve en sıcak 6 ayı geride bıraktık. Yıl sonu geldiğinde, muhtemelen gelmiş geçmiş en sıcak yılı geride bırakmış olacağız. Dört bir yanda tüm sıcaklık rekorları kırıldı: Mesela Pakistan’da gölgede 53 derecenin üstünü gördük. Eh, evdeki fırının düğmesini de 53 dereceye getirebiliriz pekâlâ, yemekleri ısıtmak için. Rusya bin yılın en yüksek hararetiyle kavruldu, 15 bin insan sıcaktan öldü, yangınlar çevrede nükleer tehdit yarattı, Sibirya tundralarında 1 milyon kilometrekare (Türkiye’nin birbuçuk katına yakın) donmuş toprağın çözülmesi rekor hıza ulaştı, ülkede tahıl hasatının üçte biri yandı gitti. Rusya’daki sıcak hava dalgası, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olduğu bilim dünyasında tartışmasız kabul edilen ilk felaket oldu…

Pakistan’da meydana gelenler ise Kitab-ı Mukaddes’ten alınmış sayfalar gibiydi: Ülkede bir Nuh Tufanı oluştuğunu söylesek abartmış olmayız: Yer-gök suya kesti, gökyüzünün tüm suları Muson olup bu yoksul insanların başına yağdı; ülkede devasa içdenizler peyda oldu, İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı, bentlerini çiğneyip aştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü, 20 milyon insan evsiz barksız kaldı, tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! İşin fenası, bu çağrının sizlere ulaştığı sırada felaketin ucu bucağı görünmüyordu. Görünmediği gibi, belki daha da kötüsü yoldaydı: 72 bin çocuğun açlıktan ölmesi an meselesiydi!

Öte yandan, Kuzey Kutup bölgesinde deniz buzları görülmemiş bir hızla eriyor, devasa buzdağları kopuyor, okyanusların ısınmasıyla, mikroskobik canlı nüfusun çökmesiyle, denizlerde beslenme zinciri hızla kopuşa doğru gidiyor, Latin Amerika’da, Rize’de rekor yağışlar dağ yamaçlarını yerle bir etti, aşağıdaki evler ve insanları çamur deryasında silip süpürdü. Afrika’nın yoksul ülkesi Nijer’de ise hem sel, hem kuraklık vardı: Katmerli felaket, nüfusun yüzde 80’ini ve 400 bin çocuğu açlık ve kıtlığa mahkûm etti! Gerisi de öyle gitti zaten: Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da taşkınlar, heyelanlar, seller sular ve yangınlarla hayatları cehenneme dönen milyonlar vardı.

Kısacası, herşey eski bir bilim kurgu filminden çıkmış gibiydi: 7 milyar insan, haşin ve tekinsiz, bilinmedik bir gezegenin üstünde kala kalmıştık ansızın. Küresel ısınma tehdidi yoktu artık. Küresel ısınmanın kendisi gelmişti! Bütün bunlar “olabilir” değildi, olmuştu. Gezegen, devrilme noktalarına çok yakındı. İklimin kontroldan tamamen çıkması birkaç yılın meselesiydi artık.

Ve biz, hararetin tam ortasındaydık. Sıcak başımıza vurmuştu. Önce dehşetli öfkelenmenin ve hemen ardından da sakince harekete geçmenin tam zamanıydı. Temiz havaya ve içecek suya yeniden bizi kavuşturacak, canlılar âlemini koruyarak nesiller arası eşitlik ve hakkaniyeti sağlayacak bir hareketi yaratmanın tam zamanı! Günümüzde liderlerin, siyasetçilerin ve hükümetlerin uyguladığı enerji politikaları hem yoksul ve güçsüz kitleler, hem de gelecek kuşaklar açısından korkunç adaletsizliklere yol açıyor. Politikacıları harekete geçirmek için yıllardır dünyanın dört bir yanında çağrılarda bulunduk, yüzbinlerce dilekçe yolladık, milyonlarca e-mail attık, protesto ve gösterilerde bulunduk. Ama onlar yeterince hızlı bir biçimde harekete geçemediler. Hatta, esas yaptıkları “yeşil badana”dan ibaret kaldı. Yani, en yeşilcinin kendileri olduğunu söylediler, ama fosil yakıt şirketlerinin özel çıkarlarına hizmet eden politikalardan başkasını görmedik onlardan...

Ama artık Yeter! Basta! Tamam!

Bu riyakârlıklara yeter deyip Küresel Isınma ve İklim Krizi konusunda ciddi olduğumuzu göstermek için elimizde her türlü yeterli aracın bulunduğunu göstermenin zamanı geldi.

Gezegenin iklimini istikrara kavuşturmak, küresel adalete ilişkin, ahlâki bir mesele. Bir mânevi sorumluluk. Kendimizi hangi siyasî, ideolojik, dinî, etnik, kültürel gruba, partiye, topluluğa ait hissediyor olursak olalım, farketmez – zerrece farketmez. Gençler, gençleri ve dünyadaki diğer canlı türlerini destekleyen yaşlılar, bu harika gezegeni koruyacak etkili bir politika belirlenmesi için önce birleşmek, sonra da vargücümüzle bastırmak zorundayız. Artık şurası açıkça görülüyor ki, dönüşüm ve hareket, ancak kamuoyunu oluşturan bizlerin birleşmesi ve bastırması ile mümkün. Yani iklim krizine “zorunlu müdahil” olmamızla.

10/10/10 tarihini takvimlerimize kaydediyoruz. 10 Ekim 2010 Pazar günü yaşadığımız her yerde EYLEMCE var! Yani, 350.org öncülüğünde hem dünya çapında bir sürü eylem yapıyoruz o gün, hem de alabildiğine eğlenmeyi planlıyoruz aynı zamanda. Bando mızıkasıyla filan! Ayrıca, bu küresel partide kendimizi hiç de yalnız hissetmeyeceğimiz kesin! Şu çağrı mesajının yazıldığı sırada dünyanın 130 küsur ülkesinden 1400’den fazla “eylemce” yapılacağı kayıtlara geçmiş durumda.

Yaratıcı çözümler peşindeyiz: Yerel, yavaş, yatay. Yerel: yani küçük, ama evrensel ve dayanıklı direniş odakları; Yavaş, yani usulca ama hemen ve hızla yürütülen eylemler; Yatay, yani asla bir merkezden değil, web’i de kullanarak fotoğraflarla, fıkra ve hikâyelerle, videolarla, müziklerle, kol kola, omuz omuza, diz dize bir örgütlenme biçimi...

Evet, çok ağır bir yıl geçiriyoruz. Ama 10 Ekim Pazar günü birlikte çalışırsak, birlikte eylem yapar, birlikte eğlenirsek, o günü yılın en iyi günü haline getireceğimiz kesin. Hele, bir de bütün bunları doğru dürüst yapabilirsek, o zaman deli gibi ihtiyaç duyduğumuz siyasi çözümlere doğru da dev bir adım atmış olacağımızın garantisi var. Daha iyi, daha zengin, daha demokratik bir sivil topluma ve daha iyi bir yaşama doğru atılmış büyük bir adım!

Öyleyse, 10/10/10’da buluşmak üzere,

Sevgiler, saygılar, selamlar,



Bilgi için: www.350hemensimdi.org
İletişim: kureseleylemgrubu@gmail.com

NEDEN “350” VE NE ISTIYORUZ?

Bilim insanları ve iklim uzmanları, artık atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık olması gerektiğini söylüyor.

Atmosferdeki mevcut karbondioksit miktarı ise milyonda 392 parçacık ve her yıl yaklaşık 2 ppm artıyor. Bu oran güvenli sınırın çok üzerinde!!! Hatta bilim insanları, 392 ppm’in gezegen tarihinin en yüksek değeri olduğunu söylüyorlar. Şu an uçurumun kenarında bulunuyoruz, atmosferdeki karbondioksit miktarı hızlı bir şekilde milyonda 350 parçacığa inmezse bu yıl içinde iklim değişikliğinden kaynaklanan felaketler, önümüzdeki yıllarda daha da artarak devam edecekler.

2007 yılında Hükümetlerarası İklim Paneli’ni oluşturan bilim insanları, iklim değişikliği konusunda harekete geçilmezse yaşanılacak senaryoları raporlarında sıraladılar. Bu raporlarda 2020 yılında öngördükleri buzul erimelerini, şimdilerde yaşıyoruz. Okyanusta bir çok ada önümüzdeki bir kaç yıl içinde sular altında kalacak ve o insanların bin yıllardır var oldukları topraklar artık ‘yok olacak’. Yani, biz ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da gezegen çanlarını bugün bizler için çalıyor!

Bu yüzden 350 için şimdi harekete geçmezsek, yarın çok geç olabileceğini görüyoruz. Bu yüzden 10 EKIM 2010 yani 10/10/10 günü dünyanın geri kalan 130 ülkesindeki milyonlarca insanla birlikte gezegeni kurtarmak için ‘İş Başına’ geçiyoruz!!

NE YAPIYORUZ?

· 10 Ekim 2010 tarihinde dünyanın binlerce yerinde aynı anda yapılacak bir “eylemce”nin bir parçası olmaya çalışıyoruz.
· Amacımız, iklim değişikliğini durdurmak için yapılacak çok şey olduğunu göstermek. Bu nedenle sloganımız “Küresel Isınmayı Durdurmak İçin ‘İş Başına’ Partisi”.
· Bu eylem belli bir merkezi olmadan, bir ağ şeklinde örgütleniyor. Herkes bulunduğu yerde, kendi grubu ve çevresiyle iklim değişikliğinin çözümüne ilişkin yaratıcı eylemler örgütleyecek. Bu eylemi öneren ve yaygınlaştıran 350.org, atmosferdeki CO2 düzeyini bilimsel olarak güvenli düzey olan milyonda 350 parçacıkta sınırlamayı öneren bir hareket.
· Biz de 350.org ile işbirliği halinde www.350hemensimdi.org sitesi üzerinden Türkiye’deki 10/10/10 eylemcelerini yaygınlaştırmaya ve birbiriyle iletişim içinde tutmaya çalışıyoruz.
· Bu yaratıcı ve eğlenceli eylemleri 10 Ekim’e kadar üretmeye başlayacağız ve 10 Ekim’de Taksim’de bir araya gelip birlikte eylemimizi yaparken bu çalışmaları da paylaşacağız.
· 10 Ekim 2010 günü de Taksim’de aslında iklim adaleti isteyen insanların hiç de az olmadığını ve iklim değişikliğine çözüm olabilecek yüzlerce politikanın mümkün olduğunu gösterecek bir büyük müzikli, organik yemekli, bisikletli, danslı ama hepsinden önemlisi ‘iklim değişikliği konusunda harekete geçmeye kararlı’ bir EYLEMCE yapacağız.
· Saat 15.00’de Galatasaray’dan başlayıp Taksim’e kadar müzikli, eğlenceli bir yürüyüş yapacağız. Ardından Taksim Gezi parkında saat 16.00 ’de şenliğimiz, sergilerimiz, konuşmalarımız olacak.
· Ama 10 Ekim’deki tek eylemce Taksim’de olmayacak. Siz de yaşadığınız kentte yapacağınız 10/10/10 eylemini bize haber verebilirsiniz. Böylece yapılan eylemlerin bütün dünyaya ulaşmasını sağlayabiliriz.
· Yapılacak eylemler iklim değişikliğini durdurmak için hem yurttaşların, hem de hükümetlerin yapması gereken şeylere dair olabilir. Ulaşım, enerji, tarım, ekonomi politikalarında neler yapılmalı? Toplum nasıl örgütlenmeli? Nasıl yaşamalıyız? Amacımız sadece küresel ısınmayı durdurma çağrısı yapmak değil, aynı zamanda olumlu örnekleri sergilemek ve yaratıcı önerilerde bulunmak. Dünyanın çeşitli yerlerinden örnekleri www.350.org ve www.350hemensimdi.org sitelerinden görebilirsiniz.
· 10 Ekim’e kadar çalışmalarınızı, fikir ve önerilerinizi, eylem ve etkinliklerinizin fotoğraflarını bize ulaştırırsanız www.350hemensimdi.org sitesinde yayınlayabiliriz.
· 10 Ekim’e kadar organizasyona doğrudan katılmak için de lütfen kureseleylemgrubu@gmail.com adresinden bizimle iletişime geçin.



--
A.Murat Yılmam

Dernek Kurmak Kolaydır...

Dün gece çok uzun zamandır,binbir emekle oluşturmuş olduğumuz bloğumuza hiç bir şey yazmadığımı fark ettim. Bunun üzerine aklıma gelenleri yazmaya karar verdim. Elbette bloğumuz aklıma durup dururken gelmedi.Uzunca bir süredir yaşanan yoğun bir politik sürecin üzerimde yarattığı baskısını hissetmeyeceğim bir yazın alanı arıyordum.Malum Facebook sayfam artık tam bişr politik pazar yeri oldu.Her çeşit ürün mevcut.Her ürünün sahibi benim ürünlerim daha lezziz diyor.İşte benim ürünüm kavramının olmadığı yer olan bloğumuz aklıma düşüverdi.Bende düştüğü yerden onu kaldırdım ve bu yazıyı yazmaya başlamaya karar verdim.

Dernek kurmak gerçekten eskiye göre çok daha kolay.Öncesini bilmeyenler hatırlamazlar dernek kurmak ve sonrası ne kadar zordu.En buyuk zorluk bürokrasinin bitmez kontrol talepleri idi.Kontrol taleplerinin mantığı ise dernekleri kuranlar tehlikeli adamlar mantığının bürokrasinin tepesinde hakim olmasıydı.Reform paketlerinin ardı ardına açılması ile bu möantıkta hızla değişti.Ardından binlerce dernek farklı alanlarda faaliyet göstermeye başladı.

Bizlerde bu kolaylaşma sürecinin işlev kazandığı bir dönemde Yaşam Atölyesini kurmaya karar verdik.Bürokrasinin karanlık dehlizlerinde kaybolmadan salt neler yapabileceğimize odaklanıp derneğimizi sağlıklı bir zeminde yaşama geçirdik.Yaşamın binbir rengini karşılıklı anlayış ve değiştirme arzumuzla birleştirerek derneğimizin kapilarından içeri davet ettik.

Daha çok genç bir derneğiz. Hatta çocukluk devresini henuz atlatmak uzere olan bir derneğiz.Çok farklı siyasi düşüncelerden ve farklı kulturlerden gelip birbirini yok etmeyen yeni bir kültürü vücuda getirmeye çalışıyoruz.Bu yeni kültürün Gemlik'te yaşamı ortak paydalarda paylaşmamızı sağlayacak bir aracı olmasını hedefliyoruz.

Yemyeşil bir coğrafyanın içinde,masmavi rengi solmuş bir korfezde,binlerce yıldır Gemlik'e sevgisini sunmuş bir dağın heybetinde renksiz,soluk heyecanlarımızın içinde yaşadığımızı fark ettik.Doğanın bize sunduğu karşılıksız çömertliklerden çok sürekli karşılığı istenen maddi varlıklara adanmış bir yaşama kaptırmış gidiyorduk. Farkında olmadıklarımızın farkına varacağımız bir derneğimiz olmalıydı dedik. Farkına varmaya başladık.

Güzelliklerin farkına varırken,güzellikleri yok etme iradesinin nasılda çok uzun bir yol kat ettiğinide acı dolu gözlerle fark ettik. Doğanın cömert ellerine paslı civiler çakıyordu sistemin daha çok para isteyen insanları.Daha çok para isteyenler hem cömert değiller,hem de hiç bir şey vermeden yok ettiklerini, uzunca bir zaman bakan ama görmeyen gözlerimizle fark ettik.

Değişmenin gerekli olduğunu bilenler ile bir araya gelmeye devam etmeliydik.Değişmenin gücünde ki enerjiyi doğru tarif etmeliydik.Değişmenin enerjisini doğru duzgun işlerin yapilabileceğini gostermek için kullanmalıydık.Olmaz,mumkun değil diyenlere ortak akıl ve samimiyetin gücü ile güzellikleri yaratmanın ne kadar koly olduğunu gostermeliydik.

Derneğimizi hep birlikte kurduğumuzdan bugüne kadar yapilması mumkun olmayan işler kategorisi içerisinde yer alan onlarca işin altına hep birlikte imzalarımızı attık.Bu imzları bir menfaat beklemeden attık.Ne siyasi ne de maddi menfaatler içerisinde olmadan,toplumsal faydayı hedefledik. Bazen yanıldık,bazen yılgınlığa kapildik,bazen bana ne der gibi olduk ama adım attığımız andan itibaren kesinlikle geri donmedik.

Elimizde ki imkanlar doğrultusunda işlerimizin en iyi derecede olmasını arzuladık.Bazen cok iyi başardık bazense yapmak için yapmak zorunda kaldık.Dedim ya hala çoçukluk devresini henuz atlatmaya başlayan bir derneğiz.

Evet yeni sezonun ilk yazısını bu bloğa ben yazmışta oldum böylece.Heyecanlıyım ve mutluyum.İyi ki varsınız,iyi ki yaşamın binbir çeşit renklerinin farkındasınız.

Nazar etme ne olursun,değiştir seninde olsun...