Ben kadınlarımızın doğuştan anne olduklarına inanıyorum.
Onların annelik ile tanışmaları ilk oyuncak bebeklerini ellerine aldıklarında başlar,oyuncak bebekleri hiç olmamışsa kardeşlere bakmakla başlamıştır zaten. Mutfakta,evin her yerinde,bağda,bahçede,tarlada çalışmaya başlayarak devam eder Annelik görevi. Çocukluktan çıkıp ilk sevdikleri erkekle devam eder ve gelişir Analık duygusu.İlk kalp kırıklıklarından sonra daha da güçlenir bu duygu.
Yaşamın ve sistemin onlara reva gördüğü tüm şiddetine,haksızlığına ve kahpeliğine rağmen Analık duygusu ile küsmezler hayata ve insanlara..
Yaşamın devamı, karşılığı hiç bir zaman tam verilmeyen hatta bazen hiç verilmeyen, sadece analık duyguları ile beslenen emekleri ve çabaları ile sağlanır..
Komşunun çocukları bu duygular ile sevilir ve birlikte buyutulur. Bu duygular ile buyur çocuklar yetimhanelerde ya da sokakların karanlığında.
Her kadın doğuştan Ana'dir. Tüm kadınlarımızın Anneler günü kutlu olsun.
Sevgi ve merhamet yaşam kılavuzunuz olsun..
A.Murat Yılmam
başkanımızdan anneler günü mesajı
02/052010 Domaniç Yangın Kulesi
Ünal Özbostanlar ın kaleminden ; Saat 10.30 da parkur başına geldik Bursa ve İneğöl Doğader'den oluşan 65 kişilik kafile ile Gemlik Yaşam Atölyesi olarak kaynaşıp hemen yürüyüşe geçtik çok güzel orman patikalarından 1500 metre yükseklikten yavaş yavaş tırmanmaya başladık hava ilk başlarda serindi sonra alıştık yolun bazı bölümleri dik rampaydı ara ara dinlenmeler yapıldı Uludağın doğu yakasını seyrederek Domaniç yangın kulesinin altındaki çayırlığa geldik burada isteyen piknik yaptı kondisyonu iyi olan lar bir km daha yürüyerek yangın kulesine çıktılar burada 360 derece bir manzara var hem İnegöl hem Domaniç görünüyor hava daha açık olduğunda Gemlik körfezi görünüyormuş yine aynı yoldan geri dönüp 25 km'lik yolu 7 saatte tamamlayıp Gemlik'e döndük
ERCiYESiN TEPESiNDEKi ÜÇ GEMLiK'Li
ERCİYES DAĞINA GİDİŞ HİKAYESİ
Gemlik Yaşam Atölyesi bünyesinde gerçekleşen bir hafta sonu yürüyüşünde Rıdvan Özbircan ile Ayhan Yıldız’ın 23 Nisan tatilinde Erciyes dağına tırmanacaklarını haberini aldım.Çok sevindim ve arkadaşlara imrendim.Daha sonraki günlerde Rıdvan arkadaşıma bir mail atarak programın ne olduğunu sordum kendisi bana cevaben 22 Nisan akşamı Güney Ekspres treni ile yataklı kompartıman olmak üzere gideceklerini 23 nisan saat : 09:00 Kayseri’ de olacaklarını ve biraz alışverişten sonra Develi arabalarına binerek oteller bölgesine gideceğini telesiyejler ile 2700 m. Gidilip oradan 1,5 saatlik yürüyüşten sonra kamp alanına gidilerek kamp kurulacağını gece 01:00’ de kalkılarak zirve yapılacağını ve güneşin doğuşu seyredilerek kamp alanına geri dönüleceğini belirten bir program olduğunu yazdı.
Çok hoşuma gitti ayrıca bu arkadaşları çok sevdiğimden programa dahil olacağımı kendilerine ifade ettim. Sonraki süreçte bana da tren bileti aldıklarını öğrendim. Beklenen gün gelip çattı …….
22. Nisan saat : 17:15 de Rıdvan arkadaşım arabası ile evimize gelerek beni ve kocaman çantamı küçük sayılabilecek Renault Brodway arabasının arka koltuğuna oturttu Bursa’ da bulunan arkadaşımız Ayhan Yıldız’ ın Gemlikteki evine hep beraber gittik. Balkondan bizi gören annesi ve kardeşi Gökhan Yıldız Ayhan’ın çantasını getirdiler.Bizi Bursa da bekleyen arkadaşımız Ayhan’ı almak üzere yine yola koyulduk.Randevulaştığımız yerde bulduk arkadaşımızı ve büyük bir keyif ile Bozüyük’ te trene binmek üzere hareket ettik.Trenimiz 22:58 de. Bir buçuk saat önceden vardık Bozüyük’e .Bu arada Ayhan arkadaşımız aç olduğu için ona aperatif bir şeyler yemesi için iyice ıssızlaşmış çarşısına çıktık.Kokoreç satıcılarının sıra sıra dizildiği ve yanan yağ kokularıyla, satıcıların buyur eden bağırışlarının karıştığı ortama girdik. Karar vererek bir satıcının önünde durduk. Ayhan arkadaşımız siparişini verdi. Kokoreççi büyük bir özenle ızgarada pişirdiği yarım domatesi, iyice çukurlaşmış tahta bir yüzeyde ince ince kıydı.Onun üstüne bir halka kokoreci de aynı özenle kıydı içine kimyon ve benzeri baharatlar ekti, ısıttığı yarım ekmeğin içine tereyağı sürer gibi yaydı. Canım çok çekiyor ama Everest’te verdiğim kiloları geri almamak adına bağrıma taş basarak sipariş vermiyorum. Ayhan kardeşim afiyetle mideye indiriyor.Bu arada Rıdvan da ekmeğin kenarından bir parça kopararak, nefsini köreltiyor. Rıdvan’ın arabasını Tren garının bahçesine koyduk. Arabayı koyduğumuz yere 5-10 tane projektör çevrilmiş. Garın kendi özel güvenliği var. Hemen karşımızda trafik denetleme şubesi var. Buna rağmen Rıdvan 18 yıllık Renault Brodway arabası çalınır diye endişeleniyor.Tabi bu endişe karşısında Ayhan ile kahkahayı patlatıyoruz ve arabanın bu şartlar altında çalınmasının mümkün olmadığına ikna ediyoruz.
20 dakika gecikme ile trenimiz oflaya püfleye çıkageldi. Güney Ekspres. İsmi çok hoş geliyor kulağa. Kocaman çantalarımızı sırtımıza alarak alelacele bindik ve doğruca kompartımanımıza yerleştik.Yataklı kompartımandayız. Çok hoşumuza gidiyor. Tren hareket ettikçe eski günlerimizi yad ediyoruz. Bir şeye hayıflanıyoruz ki neden bu kompartımanı tamamen kapatmadık. 4. kişi nasılsa gelecek. Bir saatlik yolculuktan sonra beklenen 4. kişi geldi. Şahıs içeri girer girmez ben hemen yukarıda ki yatağı göstererek oraya çıkıp yatabileceğini söyledim. Ama adamın acelesi olmadığı için karşıdaki koltuğa bağdaş kurup bizimle tanıştı. Kendisi halen makinist olarak görev yapıyor ve Malatya’ya gidiyor. Bir süre sonra termosuma çay demledim. Evde eşim Akgül’ ün yaptığı börekleri çıkardım. Rıdvan arkadaşım da poğaca yaptırmış, bunlardan makiniste ikram ediyoruz, bütün ısrarlara rağmen almıyor.Biz yemeye başlayınca biraz daha diretince yedi. Sonraki sohbetlerimizden anlıyorum ki trende ilaçlı soygunlardan çok etkilenmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde yataklarımızı ayarladık ve uyumak üzere elbiselerimizle birlikte uzandık. Yarı uyanık yarı uyuma tren yola devam ediyor. Gece kompartımanın içi o kadar soğuk oldu ki zannedersin ki morg aracındayız. Yattığım yerden pikelere öyle sarınmışım ki, Erciyes’e tırmanacağım aklıma geldikçe daha çok üşüyorum.Bir süre sonra kondüktör kapıyı açtı ve burası ne kadar da soğuk dedi. Ardından da klimaya benzer yukarıda ki bir cihazı kurcaladı.10 dakika sonra kompartımanın içinin biraz ısındığını hissettim. Sabah oldu tren normal bir insanın yürüme hızında ilerliyor. Bu gidişle biz Kayseri’ye ne zaman varacağız.Bir endişedir sardı bizi. Çünkü Isparta’dan gelecek olan Arife Günbey arkadaşımız sabahtan beri Kayseri de ve bizi bekliyor. Kompartımanımızda ki makinistin bir arkadaşı daha trende O da makinistmiş ve yanımıza geldi. Sıkıntıdan başladık siyasi sohbetler etmeye maksat zaman geçsin.yararı da oldu Kayseri’ye iyice yaklaştık.Nihayet saat 14:00 de Kayseri ye indik.Tren dönüş biletleri için gişeye vardık, maksadımız 24 Nisanda Trenle geri gelmek.Ancak o tarihte biletli olduğumuz Güney Ekspres yok.Rıdvan arkadaşım da o sırada dışarıda oteller bölgesine gitmek için taksi ayarlamaya bakıyor.Belirtilen tarihte saat 14:00 de Doğu Ekspres treninin olduğunu öğreniyoruz ve biraz kararsız kaldıktan sonra yataklı kompartıman olmak üzere 4 kişilik bilet alarak orayı kapatıyoruz. Rıdvan taksiyle pazarlık yapıyor ve 60 TL’ye oteller bölgesine gideceğiz.Trenin bilet saatini örgenince çok erken saate almışsınız olmaz diyor.Bizde hiç diretmeden biletlerimizi iptal ettiriyoruz ama yüzde on kayıpla.Çarşıda bizi sabırsızlıkla bekleyen Arife ile buluşuyoruz. Fazla oyalanmadan doğruca oteller bölgesine hareket ediyoruz. Zamanla yarışıyoruz. akşam karanlığı basmadan çadırları kurmak zorundayız. Taksici yolda peynir ve bal satan bir satıcının önünde duruyor. Bu ürünler gerçek ve çok güzel diyor. Biz de inip peynirlere bakıyoruz.Zaten karnımız aç, peynir tatmak adına neredeyse karnımızı doyuruyoruz.Satıcıya dönüşte mutlaka uğrayacağımızı ve alış veriş yapacağımızı da ısrarla belirtiyoruz. Oteller bölgesine vardık, kamp alanına 2 kısımlı telesiyejler mevcut. yetkili ikinci kısmın kapalı olduğunu söylüyor. karanlık basmak üzere, biran önce çadırları kurmamız lazım.Pazarlık ile 100 TL vererek 2. telesiyejleri de çalıştırıyoruz.Yaklaşık 20 dakika sonra telesiyejlerden iniyoruz.Görevliye kamp alanına dağcıların gidip gitmediğini soruyoruz, ancak olumsuz yanıt alıyoruz.Görevli dağa doğru dikkatli baktıktan sonra bize dönüp zirveye çıkmak istediğinizden emin misiniz dedi, biz de tabi ki eminiz bunun için buradayız dedik.Kocaman çantalarımızı sırtladık ayrıca benim bir elimde 2 kğ gelen botlarım, bir elimde de 5 litrelik su. Arife’nin eline de 5 litrelik bir su bidonu verdik ve hızla kamp alanına yürüyüşe başladık.Arife nasıl bir marifet gösterdiyse 5 litrelik pet şişeyi boynunun üstüne koymuş.Ben yine önde hızla gidiyorum, Ayhan her zaman ki gibi biraz daha yukarıda farklı bir rotadan yürüyor.Arkadan Rıdvan bana seslendi dönüp baktığımda su şişesi yere düşmüş aşağı doğru hızla gidiyor Arife arkasında 30 metre gitti.Nihayet şişe bir yerde dudu ve Arife şişeyi yerden aldı.Baktım olacak gibi değil Ayhan’ı çağırdım ve şişeyi ona verdim.Bunun üzerine Arife oh be ne rahatladım diyerek keyifle yola devam etti.Önümüzde bir iz var, niyetim o izi takip ederek dağa çıkabilecek başka insanlar varsa onlarla beraber çıkmak.Bir saatlik sıkı bir yürüyüşten sonra kamp yapacağımız alana vardık ve orada kurulu bir çadır gördük, kendi adıma çok sevindim.Gürültüyü duyan bir kişi çadırın fermuarını açarak dışarı çıktı ve bize hoş geldiniz dedi.Tanıştık kendisi Isparta da tıp eğitimi gören bir öğrenci.Yalnız olduğunu 2 kişiyle daha tanıştığını onların sabah 6:00 da burada olacağını ve beraber zirveye çıkacağını söylüyor.Abdullah Benna Sarin adlı bu genç konuşkan ve yardımsever, yanımıza geliyor.İlk anda gözlemlediğim şey, dudakları ve yüzünün soğuktan biraz morardığı.
Çadır kuracağımız yeri yapmak üzere başlıyoruz kar çiğnemeye, ben ve Arife’nin kalacağımız çadır Seçkin Çavuşlar arkadaşımızdan ödünç aldığımız yazlık çadır.Çadırın üstü açık ve tenteli tabi ikinci kısım örtülmek kaydıyla kapatılıyor.Neyse elden bir şey gelmez bunda sabahlayacağız.Dışarıda soğuk eksi 16 derece ve rüzgar var. Çadırı kara sabitlemek için kazmamı ve batonlarımı kullanıyorum.Çadırımız bir şeye benzemeye başladı.Ben yine de tedbir olsun diye çadırın etrafına kardan duvar yapıyorum.Uzun bir uğraştan sonra emniyetli sayılabilen bir ortam oluşturuyorum.Arife bize mantı almış ve ocağı yakarak başladı mantıyı haşlamaya biraz oldu olmadı güzel kokusu ortalığa yayıldı.Bir kasede yoğurt ve sosunu almış.Piştiğine kanaat getirdik ve azıcık suyunu süzdükten sonra üstüne yoğurt ve sosu koyarak çala kaşık daldık yemeğe.Çok lezzetli olmuştu.Hava iyice karardı, Ben kar ile dişlerimi fırçaladım her yer buz gibi çok üşüyorum.Su ısıtıp su şişeme koydum, onu da uyku tulumumun içine kodum ki gece beni ısıtsın.15 dakika sonra tulumuma girmek üzere hazırlanmışken bir de ne göreyim su şişem damlatmış ve bir elin içi kadar yeri ıslatmış.Çok panikliyor ve hayıflanıyorum.Ama yapacak bir şey yok ıslanan yere yağmurluğumu koyup tuluma girdim.yana dönünce yağmurluk orada durmuyor, önemsemiyorum.İçliklerimi giydim ve üstüme de bir polar giydim, kafama bereyi koydum ve bütün vücudumla tulumun içine girdim.Ben girdikten sonra Arife girdi çadıra yüzüm gözüm tamamen kapalı, Arife kapa lambasıyla hazırlanmak için 15 dakika harcıyor.Nihayet O da tuluma girdi.Ben bir taraftan dua ediyorum, gece tuvalet ihtiyacım olmasın.Bu soğukta kim çıkar çadırdan.Hemen bize bitişik Rıdvan ve Ayhan çadırlarından gırgır muhabbet eksik olmuyor.dışarıda çakal ulumaları geliyor.Tüp rahat yansın diye kullanılan bir rüzgar siperliğini bizim çadırın kenarına koymuşlar, rüzgarda çan sesi gibi çalıp duruyor.O kadar rahatsız edici ki, ses bir kayboluyor, rüzgar başlayınca alarm gibi yeniden çalıyor.O kadar soğuk ki çadırdan çıkıp onu oradan alamıyorum.