başkanımızdan anneler günü mesajı

Ben kadınlarımızın doğuştan anne olduklarına inanıyorum.

Onların annelik ile tanışmaları ilk oyuncak bebeklerini ellerine aldıklarında başlar,oyuncak bebekleri hiç olmamışsa kardeşlere bakmakla başlamıştır zaten. Mutfakta,evin her yerinde,bağda,bahçede,tarlada çalışmaya başlayarak devam eder Annelik görevi. Çocukluktan çıkıp ilk sevdikleri erkekle devam eder ve gelişir Analık duygusu.İlk kalp kırıklıklarından sonra daha da güçlenir bu duygu.

Yaşamın ve sistemin onlara reva gördüğü tüm şiddetine,haksızlığına ve kahpeliğine rağmen Analık duygusu ile küsmezler hayata ve insanlara..

Yaşamın devamı, karşılığı hiç bir zaman tam verilmeyen hatta bazen hiç verilmeyen, sadece analık duyguları ile beslenen emekleri ve çabaları ile sağlanır..

Komşunun çocukları bu duygular ile sevilir ve birlikte buyutulur. Bu duygular ile buyur çocuklar yetimhanelerde ya da sokakların karanlığında.

Her kadın doğuştan Ana'dir. Tüm kadınlarımızın Anneler günü kutlu olsun.

Sevgi ve merhamet yaşam kılavuzunuz olsun..
A.Murat Yılmam

02/052010 Domaniç Yangın Kulesi




Ünal Özbostanlar ın kaleminden ; Saat 10.30 da parkur başına geldik Bursa ve İneğöl Doğader'den oluşan 65 kişilik kafile ile Gemlik Yaşam Atölyesi olarak kaynaşıp hemen yürüyüşe geçtik çok güzel orman patikalarından 1500 metre yükseklikten yavaş yavaş tırmanmaya başladık hava ilk başlarda serindi sonra alıştık yolun bazı bölümleri dik rampaydı ara ara dinlenmeler yapıldı Uludağın doğu yakasını seyrederek Domaniç yangın kulesinin altındaki çayırlığa geldik burada isteyen piknik yaptı kondisyonu iyi olan lar bir km daha yürüyerek yangın kulesine çıktılar burada 360 derece bir manzara var hem İnegöl hem Domaniç görünüyor hava daha açık olduğunda Gemlik körfezi görünüyormuş yine aynı yoldan geri dönüp 25 km'lik yolu 7 saatte tamamlayıp Gemlik'e döndük




ERCiYESiN TEPESiNDEKi ÜÇ GEMLiK'Li

ERCİYES DAĞINA GİDİŞ HİKAYESİ
Gemlik Yaşam Atölyesi bünyesinde gerçekleşen bir hafta sonu yürüyüşünde Rıdvan Özbircan ile Ayhan Yıldız’ın 23 Nisan tatilinde Erciyes dağına tırmanacaklarını haberini aldım.Çok sevindim ve arkadaşlara imrendim.Daha sonraki günlerde Rıdvan arkadaşıma bir mail atarak programın ne olduğunu sordum kendisi bana cevaben 22 Nisan akşamı Güney Ekspres treni ile yataklı kompartıman olmak üzere gideceklerini 23 nisan saat : 09:00 Kayseri’ de olacaklarını ve biraz alışverişten sonra Develi arabalarına binerek oteller bölgesine gideceğini telesiyejler ile 2700 m. Gidilip oradan 1,5 saatlik yürüyüşten sonra kamp alanına gidilerek kamp kurulacağını gece 01:00’ de kalkılarak zirve yapılacağını ve güneşin doğuşu seyredilerek kamp alanına geri dönüleceğini belirten bir program olduğunu yazdı.
Çok hoşuma gitti ayrıca bu arkadaşları çok sevdiğimden programa dahil olacağımı kendilerine ifade ettim. Sonraki süreçte bana da tren bileti aldıklarını öğrendim. Beklenen gün gelip çattı …….


22. Nisan saat : 17:15 de Rıdvan arkadaşım arabası ile evimize gelerek beni ve kocaman çantamı küçük sayılabilecek Renault Brodway arabasının arka koltuğuna oturttu Bursa’ da bulunan arkadaşımız Ayhan Yıldız’ ın Gemlikteki evine hep beraber gittik. Balkondan bizi gören annesi ve kardeşi Gökhan Yıldız Ayhan’ın çantasını getirdiler.Bizi Bursa da bekleyen arkadaşımız Ayhan’ı almak üzere yine yola koyulduk.Randevulaştığımız yerde bulduk arkadaşımızı ve büyük bir keyif ile Bozüyük’ te trene binmek üzere hareket ettik.Trenimiz 22:58 de. Bir buçuk saat önceden vardık Bozüyük’e .Bu arada Ayhan arkadaşımız aç olduğu için ona aperatif bir şeyler yemesi için iyice ıssızlaşmış çarşısına çıktık.Kokoreç satıcılarının sıra sıra dizildiği ve yanan yağ kokularıyla, satıcıların buyur eden bağırışlarının karıştığı ortama girdik. Karar vererek bir satıcının önünde durduk. Ayhan arkadaşımız siparişini verdi. Kokoreççi büyük bir özenle ızgarada pişirdiği yarım domatesi, iyice çukurlaşmış tahta bir yüzeyde ince ince kıydı.Onun üstüne bir halka kokoreci de aynı özenle kıydı içine kimyon ve benzeri baharatlar ekti, ısıttığı yarım ekmeğin içine tereyağı sürer gibi yaydı. Canım çok çekiyor ama Everest’te verdiğim kiloları geri almamak adına bağrıma taş basarak sipariş vermiyorum. Ayhan kardeşim afiyetle mideye indiriyor.Bu arada Rıdvan da ekmeğin kenarından bir parça kopararak, nefsini köreltiyor. Rıdvan’ın arabasını Tren garının bahçesine koyduk. Arabayı koyduğumuz yere 5-10 tane projektör çevrilmiş. Garın kendi özel güvenliği var. Hemen karşımızda trafik denetleme şubesi var. Buna rağmen Rıdvan 18 yıllık Renault Brodway arabası çalınır diye endişeleniyor.Tabi bu endişe karşısında Ayhan ile kahkahayı patlatıyoruz ve arabanın bu şartlar altında çalınmasının mümkün olmadığına ikna ediyoruz.
20 dakika gecikme ile trenimiz oflaya püfleye çıkageldi. Güney Ekspres. İsmi çok hoş geliyor kulağa. Kocaman çantalarımızı sırtımıza alarak alelacele bindik ve doğruca kompartımanımıza yerleştik.Yataklı kompartımandayız. Çok hoşumuza gidiyor. Tren hareket ettikçe eski günlerimizi yad ediyoruz. Bir şeye hayıflanıyoruz ki neden bu kompartımanı tamamen kapatmadık. 4. kişi nasılsa gelecek. Bir saatlik yolculuktan sonra beklenen 4. kişi geldi. Şahıs içeri girer girmez ben hemen yukarıda ki yatağı göstererek oraya çıkıp yatabileceğini söyledim. Ama adamın acelesi olmadığı için karşıdaki koltuğa bağdaş kurup bizimle tanıştı. Kendisi halen makinist olarak görev yapıyor ve Malatya’ya gidiyor. Bir süre sonra termosuma çay demledim. Evde eşim Akgül’ ün yaptığı börekleri çıkardım. Rıdvan arkadaşım da poğaca yaptırmış, bunlardan makiniste ikram ediyoruz, bütün ısrarlara rağmen almıyor.Biz yemeye başlayınca biraz daha diretince yedi. Sonraki sohbetlerimizden anlıyorum ki trende ilaçlı soygunlardan çok etkilenmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde yataklarımızı ayarladık ve uyumak üzere elbiselerimizle birlikte uzandık. Yarı uyanık yarı uyuma tren yola devam ediyor. Gece kompartımanın içi o kadar soğuk oldu ki zannedersin ki morg aracındayız. Yattığım yerden pikelere öyle sarınmışım ki, Erciyes’e tırmanacağım aklıma geldikçe daha çok üşüyorum.Bir süre sonra kondüktör kapıyı açtı ve burası ne kadar da soğuk dedi. Ardından da klimaya benzer yukarıda ki bir cihazı kurcaladı.10 dakika sonra kompartımanın içinin biraz ısındığını hissettim. Sabah oldu tren normal bir insanın yürüme hızında ilerliyor. Bu gidişle biz Kayseri’ye ne zaman varacağız.Bir endişedir sardı bizi. Çünkü Isparta’dan gelecek olan Arife Günbey arkadaşımız sabahtan beri Kayseri de ve bizi bekliyor. Kompartımanımızda ki makinistin bir arkadaşı daha trende O da makinistmiş ve yanımıza geldi. Sıkıntıdan başladık siyasi sohbetler etmeye maksat zaman geçsin.yararı da oldu Kayseri’ye iyice yaklaştık.Nihayet saat 14:00 de Kayseri ye indik.Tren dönüş biletleri için gişeye vardık, maksadımız 24 Nisanda Trenle geri gelmek.Ancak o tarihte biletli olduğumuz Güney Ekspres yok.Rıdvan arkadaşım da o sırada dışarıda oteller bölgesine gitmek için taksi ayarlamaya bakıyor.Belirtilen tarihte saat 14:00 de Doğu Ekspres treninin olduğunu öğreniyoruz ve biraz kararsız kaldıktan sonra yataklı kompartıman olmak üzere 4 kişilik bilet alarak orayı kapatıyoruz. Rıdvan taksiyle pazarlık yapıyor ve 60 TL’ye oteller bölgesine gideceğiz.Trenin bilet saatini örgenince çok erken saate almışsınız olmaz diyor.Bizde hiç diretmeden biletlerimizi iptal ettiriyoruz ama yüzde on kayıpla.Çarşıda bizi sabırsızlıkla bekleyen Arife ile buluşuyoruz. Fazla oyalanmadan doğruca oteller bölgesine hareket ediyoruz. Zamanla yarışıyoruz. akşam karanlığı basmadan çadırları kurmak zorundayız. Taksici yolda peynir ve bal satan bir satıcının önünde duruyor. Bu ürünler gerçek ve çok güzel diyor. Biz de inip peynirlere bakıyoruz.Zaten karnımız aç, peynir tatmak adına neredeyse karnımızı doyuruyoruz.Satıcıya dönüşte mutlaka uğrayacağımızı ve alış veriş yapacağımızı da ısrarla belirtiyoruz. Oteller bölgesine vardık, kamp alanına 2 kısımlı telesiyejler mevcut. yetkili ikinci kısmın kapalı olduğunu söylüyor. karanlık basmak üzere, biran önce çadırları kurmamız lazım.Pazarlık ile 100 TL vererek 2. telesiyejleri de çalıştırıyoruz.Yaklaşık 20 dakika sonra telesiyejlerden iniyoruz.Görevliye kamp alanına dağcıların gidip gitmediğini soruyoruz, ancak olumsuz yanıt alıyoruz.Görevli dağa doğru dikkatli baktıktan sonra bize dönüp zirveye çıkmak istediğinizden emin misiniz dedi, biz de tabi ki eminiz bunun için buradayız dedik.Kocaman çantalarımızı sırtladık ayrıca benim bir elimde 2 kğ gelen botlarım, bir elimde de 5 litrelik su. Arife’nin eline de 5 litrelik bir su bidonu verdik ve hızla kamp alanına yürüyüşe başladık.Arife nasıl bir marifet gösterdiyse 5 litrelik pet şişeyi boynunun üstüne koymuş.Ben yine önde hızla gidiyorum, Ayhan her zaman ki gibi biraz daha yukarıda farklı bir rotadan yürüyor.Arkadan Rıdvan bana seslendi dönüp baktığımda su şişesi yere düşmüş aşağı doğru hızla gidiyor Arife arkasında 30 metre gitti.Nihayet şişe bir yerde dudu ve Arife şişeyi yerden aldı.Baktım olacak gibi değil Ayhan’ı çağırdım ve şişeyi ona verdim.Bunun üzerine Arife oh be ne rahatladım diyerek keyifle yola devam etti.Önümüzde bir iz var, niyetim o izi takip ederek dağa çıkabilecek başka insanlar varsa onlarla beraber çıkmak.Bir saatlik sıkı bir yürüyüşten sonra kamp yapacağımız alana vardık ve orada kurulu bir çadır gördük, kendi adıma çok sevindim.Gürültüyü duyan bir kişi çadırın fermuarını açarak dışarı çıktı ve bize hoş geldiniz dedi.Tanıştık kendisi Isparta da tıp eğitimi gören bir öğrenci.Yalnız olduğunu 2 kişiyle daha tanıştığını onların sabah 6:00 da burada olacağını ve beraber zirveye çıkacağını söylüyor.Abdullah Benna Sarin adlı bu genç konuşkan ve yardımsever, yanımıza geliyor.İlk anda gözlemlediğim şey, dudakları ve yüzünün soğuktan biraz morardığı.

Çadır kuracağımız yeri yapmak üzere başlıyoruz kar çiğnemeye, ben ve Arife’nin kalacağımız çadır Seçkin Çavuşlar arkadaşımızdan ödünç aldığımız yazlık çadır.Çadırın üstü açık ve tenteli tabi ikinci kısım örtülmek kaydıyla kapatılıyor.Neyse elden bir şey gelmez bunda sabahlayacağız.Dışarıda soğuk eksi 16 derece ve rüzgar var. Çadırı kara sabitlemek için kazmamı ve batonlarımı kullanıyorum.Çadırımız bir şeye benzemeye başladı.Ben yine de tedbir olsun diye çadırın etrafına kardan duvar yapıyorum.Uzun bir uğraştan sonra emniyetli sayılabilen bir ortam oluşturuyorum.Arife bize mantı almış ve ocağı yakarak başladı mantıyı haşlamaya biraz oldu olmadı güzel kokusu ortalığa yayıldı.Bir kasede yoğurt ve sosunu almış.Piştiğine kanaat getirdik ve azıcık suyunu süzdükten sonra üstüne yoğurt ve sosu koyarak çala kaşık daldık yemeğe.Çok lezzetli olmuştu.Hava iyice karardı, Ben kar ile dişlerimi fırçaladım her yer buz gibi çok üşüyorum.Su ısıtıp su şişeme koydum, onu da uyku tulumumun içine kodum ki gece beni ısıtsın.15 dakika sonra tulumuma girmek üzere hazırlanmışken bir de ne göreyim su şişem damlatmış ve bir elin içi kadar yeri ıslatmış.Çok panikliyor ve hayıflanıyorum.Ama yapacak bir şey yok ıslanan yere yağmurluğumu koyup tuluma girdim.yana dönünce yağmurluk orada durmuyor, önemsemiyorum.İçliklerimi giydim ve üstüme de bir polar giydim, kafama bereyi koydum ve bütün vücudumla tulumun içine girdim.Ben girdikten sonra Arife girdi çadıra yüzüm gözüm tamamen kapalı, Arife kapa lambasıyla hazırlanmak için 15 dakika harcıyor.Nihayet O da tuluma girdi.Ben bir taraftan dua ediyorum, gece tuvalet ihtiyacım olmasın.Bu soğukta kim çıkar çadırdan.Hemen bize bitişik Rıdvan ve Ayhan çadırlarından gırgır muhabbet eksik olmuyor.dışarıda çakal ulumaları geliyor.Tüp rahat yansın diye kullanılan bir rüzgar siperliğini bizim çadırın kenarına koymuşlar, rüzgarda çan sesi gibi çalıp duruyor.O kadar rahatsız edici ki, ses bir kayboluyor, rüzgar başlayınca alarm gibi yeniden çalıyor.O kadar soğuk ki çadırdan çıkıp onu oradan alamıyorum.

Bu soğuğu düşündükçe gece saat 01:00 nasıl kalkıp zirveye çıkacağız aklım almıyor ve çok tedirginim.Bu karmaşa ve hayal içerisinde belli belirsiz uykuya dalmışım.Bir süre sonra yine yan çadırdan mır mır sesler gelmeye başladı.Rıdvan ın başı ağırıyormuş.Ayhan da ona diyor ki kanka hiç merak etme yan taraftaki doktorumuz Abdullah tan ilaç alacam diyor.Arife yattığı yerden arkadaşlara saati soruyor.12:00 olduğunu öğrenince saat 01:00 de gidecekmişiz gibi, daha çok var ben tuvalete gideyim diyor.Ben hemen eyvah dedim bu havada nasıl gideceksin.Ama ona diyorum ki çadırın kapısından sonra adımlarını say bir ve iki dedikten sonra işleme başla.Yandaki arkadaşlarla birlikte gülüşüyoruz.Bu arada konuşmalar bitmiyor.Rıdvan diyor ki gece 01:00 gitmeyelim, sabah diğer arkadaşlarla birlikte hareket ederiz.Bu söz üzerine nasıl mutlu oluyorum anlatamam. Sabaha kadar tilki bayıltması misali uyur gibi yapıyorum.Çadırın içi çok soğuk, bütün gövdem ile tulumun içindeyim.Dışarıda esen rüzgarın yarısı bizim yazlık çadırın içinde.Dışarıda günaydın diyen bir sesle uyandım.Beklediğimiz arkadaşlarımız gelmiş.Ben hemen yattığım yerden doğruldum,baktım benim tulumun çadıra değen kısımları sırılsıklam ıslanmış. Akşamdan ayırdığım giysileri çabucak üstüme giydim.Tırmanırken giyeceğim ve elimde taşıdığım botlarımı giydim,bu botlar soğuğa karşı bana güven veriyor.Kendimi çadırın dışına attım ve bu hareket hali nedeniyle üşümem geçti,moralim yerine geldi.Hiçbir şey yemedim.Çadırı sabitlemek için kullandığım batonlarımı aradım.İkiye ayırdığım batonları kara öyle saplamışım ki göremiyorum.Kazma yardımıyla bulundukları yerden çıkardım.Ancak bazılarının plastik aksamları karın içinde kaldı.Uzun uğraşılar sonucu bir plastik aksamı buldum,diğerini bulamadım.Batonların içine giren kar, don yapmış ve bundan dolayı yeniden monte edemiyorum.Mecburen batonları yanıma alamayacağım,kazma ile tırmanacağım.Hep beraber yola koyulduk, bir süre sonra iki grup olmuşuz, öndeki grup Abdullah,Melih, Timuçin ve Ayhan, arkada Ben,Arife ve Rıdvan. Öndeki gruba göre yavaş gidiyoruz.Arife bir şeyler yemek istiyor.Ben de hızına etkisi olacaksa ye diyorum.Bekliyorum O’da çantasından küçük bir parça ekmek ve azıcık peynir çıkardı yedi üstüne biraz su içti ve iyi geldi dedi.Tabi tamamen psikolojik.Tırmanacağımız rotaların dibine doğru hareket halindeyiz.Kar çok yumuşak ve bileklerimize kadar batıyoruz.Bazı yerlerde dizimize kadar batıyoruz.Önden Ayhan bağırıyor, kar çok yumuşak gerekirse tırmanış olmayacakmış diyor.Bu habere bozuluyorum.Beraber yürüdüğüm arkadaşları bırakıp öndeki gruba doğru hızla yürüyorum.Tırmanmaya başlanacak yerde gruba yetiştim.Ayhan ‘ın ayakları üşüyor, botları müsait değil ve ben döneceğim diyerek başlıyor dönmeye.Rıdvan ve Arife daha gerideler.Arkadaşlara ne yapacaklarını soruyorum,biz zirve yapacağız diyorlar çok seviniyorum.İyi ben de sizinle geliyorum diyorum ve 4 kişi olarak Şeytan Geçidi denilen rotadan tırmanmaya başlıyoruz.10 dakika yürüdük,kar çok yumuşak önde Melih arkadaşımız var.Durum nasıl diyorum,gayet güzel diye cevaplıyor.Ben yine çığ tehlikesinden dolayı kuşkuluyum.Onlara diyorum ki biraz durun Zirve Dağcılık Bursa şube başkanı arkadaşım Doğan Nadi Çetinkaya’ yı ariyayım,buranın durumunu anlatarak yardım isteyelim.Arkadaşıma ulaşamadım, ama 5 dakika sonra kendisi beni aradı.Durumu anlattım, en az 30 cm kara gömüldüğümüzü çığ tehlikesinin olup olmayacağını sordum.Kendisi 30 cm batıyorsanız iyi bir durum çığ tehlikesi olmaz ama tedbiren kayaları siper alarak tırmanılması gerektiğini belirtti.Ben telefonu önde yürüyen Melih’e verdim.Aralarında 5 dakika konuştular ve yola devam ettik.Yol giderek dikleşmeye başladı,çok dikkatli basmaya çalışıyorum,başımı çevirip geride bıraktığım Arife ve Rıdvan arkadaşıma bakamıyorum.Sonra önümüze Abdullah arkadaş geçti Ben 3. sıradayım ve 10 dakika daha öyle yürüdük.Yol öyle zorlaştı ki, içimden dua ediyorum,Rıdvan ve Arife peşimize takılmasalar.Göz ucuyla bir baktım dönüyorlar,biraz rahatlıyorum.Bir süre sonra önemdeki Melih’ten izin isteyerek Abdullah’ın arkasında yürümeye başladım.Kar yumuşak elimizde kazmalar, Abdullah dik yamacı iz aça aça ilerliyor.Kayaların dibinden ve çok dik açıdan yükseliyoruz.Bazı yerler nispeten sert.İçimde bir korku ben daha evvel böyle bir rota tırmanmadım, arada Abdullah’a diyorum ki zor ise dönelim.Yok diyor gayet iyi , buna Melih’te destek veriyor.Ben ve Timuçin’e de yürümek kalıyor.Öyle yerler tırmanıyoruz ki, Abdullah’ın ayaklarından çıkan kar neredeyse benim enseme geliyor.Korkudan aşağıya bakamıyorum.Kendi kendime diyorum ki buradan kayar düşersem, ölümüm halinde ailem nasıl yorum yapar, arkadaşlarım nasıl yorum yapar.Sonuçta acemiliğime kurban gittiğimi temel kış eğitimi almadan böyle bir maceraya girmek ile hata ettiğimi bilgiç bir şekilde dillendirecekler. Ama korkulan olmuyor.Önümüzde Abdullah çevik ve becerikli bir şekilde iz açmaya ve ilerlemeye devam ediyor.Büyük bir gayret ile Şeytan geçidinden çıkıp sırta ulaşıyoruz.Tabi işimiz bitmedi 3- 5 dakika dinlenip sağa doğru tırmanmaya devam etmemiz lazım.Başladık tırmanmaya yan duvarı geçmemiz gerekiyor, burası buzlanmış aşağısı uçurum.Abdullah krampon giymemiz gerektiğini söylüyor.Ancak durduğumuz yerde kazma yardımıyla ayakta duruyoruz.Ben diyorum ki biraz aşağıya dönelim kuytu bir yerde giyelim.Rüzgar çok sert esiyor.Yok diyor, bulunduğunuz yerde yer açın.Her kes ayağının dibinde kazma ile karı kazıp ayakta krampon giyecek kadar yer düzlüyor.5 dakikada herkes kramponu giymiş oldu.Bu sefer daha güvende hissediyorum kendimi. Abdullah hızlı bir şekilde ilerliyor.Ben çoğu yerde iki elimle kazmayı kara saplayarak ilerlemeye çalışıyorum.Ne de olsa temel kış eğitimi almamışım.Abdullah hepimizden önce tırmanışını bitirdi ve gidip kayanın dibine oturdu.Ben de büyük bir çaba ile oraya ulaşmaya çalışıyorum.Çok yorulmuşum ne de olsa üçbin metrenin üzerindeyiz.Nihayet Abdullah’ın yanına vardım.Melih ve Timuçin arkadaşlarımızda geldi, durmadan devam etmemiz gerekiyor, çünkü zaman hızla akıyor.Kayanın kenarından tırmanmaya devam ediyoruz, çok dik benim için yeni bir tırmanma.Daha evvel böyle bir deneyimim yoktu.Ben klasik patikadan yürüdüm hep, ve yine öyle bir yol zannediyordum.Bu saatten sonra buradan dönmek istesem de dönemem artık.Benim durumum tam da gemileri yakmış dönüşü olmayanların durumu gibi.Uzun çabalar sonucu önümüzdeki kayayı da aşıyoruz.Şimdi önümüzde yüksek bir tepe var.Abdullah diyor ki bu tepe bizi çok yoracak.Hayret ediyorum, o uçurumdan çıkarken demesi gereken lafı şimdi söylüyor.Tepeye tırmanınca gerçekten çok yorulduk, demek ki bir bildiği varmış.Çıktığımız yer 3864 metre ve küçük zirvedeyiz.Abdullah Büyük zirveye ulaşmak için, sola yöneliyoruz.Timuçin’in Kramponu kırılmış, o kadar zor bir durum ki.Saat 12:30 çadırdan çıkalı 6 saat olmuş.saatlerdir tırmanıyoruz.Birde bunun dönüşü var.Büyük zirveye gidilecek yol, 20 metre uzunluğunda ve yaklaşık 50 cm genişliğinde rüzgarın iyice sivriltip, buz yaptığı her iki tarafı uçurum ve insan düşerse hiç de kurtulacak gibi durmayan bir geçit.Abdullah’a arkadan bakıyorum.Önce kazmasıyla geçidi yokladı, bir veya iki adım attı, baktı olmuyor, ata biner gibi buz kütlesine oturdu o şekilde geçmeye çalışıyor.Gözüm öyle bir korktu ki, zaten son derece yorgunum, dönüşte çığ tehlikesi var.Her şey önemlisi can tatlı. Dedim ki doktor, zirve ise zirveye geldik.3864 metredeyiz, 50 metre daha yükselsek ne olacak çok geç oldu.Arkadaşın kramponu kırık artık buradan dönelim.Abdullah kırk kramponu duyunca direnci kırkıldı ve gönülsüzce kabul etti.Ne yalan söyleyeyim, ben de çok rahatladım.Çantamızdan Türk Bayrağını çıkardık ve sırayla pozlar vererek fotoğraflar çektik.Dönüşe başlayacağız, Abdullah’a diyorum ki aynı yoldan dönmeyelim orası çok tehlikeli.İstersen bu şeytan geçidinden direk aşağı inelim.Ben de öyle düşünüyorum diyor ve dediğimiz gibi yapıyoruz.Ayağımızda kramponlar, ilk 50 metre sert zemin, sonrası kar o kadar yumuşak ki bazı yerlerde gövdemize kadar batıyoruz.Çok keyifli bir iniş, elimizi çabuk tutuyoruz.O kadar keyifliyiz ki şeytan geçidini bitirmeye 200 metre var kayalım fikri çıkıyor.Çantalarımızın yağmurlularına oturarak altımızda yumuşak karları toplaya toplaya aşağıya sürüklendik. Sonunda indik ve ben çok mutluyum,Keyifli bir faaliyetti.Arkadaşlarımın beni beklemeden Kayseri’ye inmiş olmalarını ümit ediyorum.Çünkü toplam faaliyet 9 saat sürdü.Bu kadar zaman beni boşuna beklemelerini istemem.Kamp alanımıza ben hızlı bir şekilde ilerliyorum.Baktım ki arkadaşlar çadırları yeni söküyorlar.Yanlarına varmadan bizleri uzaktan alkışlıyorlar.Arife ve Rıdvan’ın yüzü kıpkırmızı şaşırıyorum,bunlar dağa çıkmadı neden suratları böyle diye.Hikaye şöyle: Ayhan geri döner dönmez kendini çadırın içinde tulumun içine atmış ve saatlerce uyumuş.Arife ve Rıdvan ise yükselen güneşin sıcaklığını fırsat bilerek dışarıda karlara serdikleri matların üzerinde uyumuşlar.Tabi bu arada yüzleri yanmış.Kamp alanında kimi toparlanmaya çalışıyor,kimisi de bir şeyler atıştırıyor.Saat 15:30 gibi ben hala bir şey yememişim.Dağda arkadaşların ikram ettikleri bir iki parça kuru üzüm gibi şeyler hariç.Arkadaşlar benim bütün dağınıklığımı toplamışlar,çok mahcup oluyorum ama yapılacak bir şey yok.Ben de geride kalan bir iki parça eşyamı topladım ve çantama yerleştirdim.Yeni tanıştığım Abdullah,Melih ve Timuçin ile iletişim bilgilerimizi paylaşıyoruz.vedalaşıp yola düşüyoruz.Telesiyejlere varmak için çok sıkı bir yürüyüşle 45 dakika zaman lazım.Önceden telesiyej görevlilerine telefon ediyoruz.Gidiş dönüş için para verdiğimizden 2. telesiyeji çalıştırıp bizi almalarını istiyoruz.Sırtımızda yüklerle 2.bölümdeki telesiyejlere vardığımızda çalışmadığını gördük, söylene söylene 1.telesiyej alanına doğru 30 dakika daha yürüdük.Orada telesiyejlere binerek oteller bölgesine geldik.Burada zaman kaybetmemek için taksi soruyoruz.Sanırım telesiyejleri çalıştıran firma yetkilisi kendi sivil aracıyla bize 50 TL karşılığı taksi hizmetini vereceğini belirtiyor.Memnuniyetle kabul ediyoruz.Kocaman çantalarımız ve biz 4 kişi doblo tipi araca doluşuyoruz.Hedef bizi Bozüyük ilçesine götürecek otobüs firması.Önceden biletlerimizi aldığımız için oraya vardığımızda çantalarımızı bırakıp, yemek yiyebileceğimiz bir lokanta arıyoruz.Her şey yolunda gidiyor ve bir lokantaya oturuyoruz.Hizmet çok iyi, ortaya salatalar,yeni pişmiş yaprak dolmalar ve lahmacun sipariş ediyoruz.Firmanın ikramı olarak da tereyağı ve peynir geliyor.Tandır ekmeğiyle çok lezzetli oluyor.Arife hiçbir şey yemiyor.Bir çay içiyor ve otobüsünün kalkacağını belirterek vedalaşıp gidiyor.Biz üç kafadar lahmacunlarımızı bitiremiyoruz ve paket ettiriyoruz.Çok da güzel paket yapmışlar gece yolda yiyeceğiz.Otobüs saatini beklerken kale içinde dolaşmaya çıkıyoruz.Kayseri çok güzel bir şehir.Caddeler geniş ve ferah, belli ki buraya bir hayli yatırım yapılmış.Yoksa normalinde Anadolu şehirleri pekte bakımlı değiller.2 yıl önce Gaziantep’i görmüştüm, son derece bakımsız ve kocaman gecekondu kenti. Dolaşmaya devam ederken Ayhan bu lahmacunların otobüste kokacağını belirterek bir garibana verelim yesin dedi.Ben daha fikrimi belirtmeden önümüzden bir kağıt toplayıcı geçti, arkadaşlar ona ikram ettiler.Adam da pek isteksizce haydi alayım diyerek fırsat bulursam yerim diyerek paketi kocaman kağıt arabasının üstüne attı.Ben hemen atıldım, onlar çok güzel yiyecekler rast gele atma onları doğru koy dedim.Gözüm onlarda kaldı.Tabi bütün gece molalarında arkadaşlara hatırlattım, onlar da bol bol güldüler.25/04/2010 günü saat 06:00 da Bozüyük’e geldik.Otobüsten inip, tren garına park ettiğimiz Rıdvan’ın arabasına gittik, tabi ki arabamız çalınmamış ! yerinde duruyor.2 saatlik yolculuktan sonra yorgun argın evlerimize döndük, içimizde bir mutluluk ve rehavet ile.